Somewhere over the rainbow. Sozleri hep basit hem de muzigi yavas, gayette hos bi sarkidir bence.

"boat on the river" güzel olur bence.

what a wonderful world

boat on the river +1 ( ilk benim aklıma geldi ühü ):p

Steve Miller Band - Serenade
Opus - Life is Life

ingilizcemin pek iyi olmamasına rağmen, ben bile bu parçaları söyleyebiliyorum.
özellikle serenade şarkısının sözleri çok basit.

fugees-killing me softly :))

nick the chopper

mis gibi :)

soad - chop suey

beatles'dan söyleyin.

ne biçim kurs orası? böyle bir şeye mecbur değilsin bence :)

we are the world diye birşey vardı herkes söylüyordu öyle birşeyler yapın.. şarkı adını bilmiyorum nakaratı böyle.

if tomorrow never comes- ronan keating

Beatles - Yesterday

Beatles-Yesterday kolay evet...
Cat Stevens-Father and Son olabilir mi

ramones- i wanna be your boyfriend.hahaha çok kolay ezberlemesi 5 dakikanı almaz.


hımm bir de the clash- i fought the law var

bunlardan birini seçeceğim sanırım ...bunlar veya bunların dışında tavsiyesi olan varsa yazabilir 2 günüm kaldı:S
rem-losing my religion
The Beatles - All I've Got To Do
The Beatles - All My Loving
Jason Donovan-Sealed with a Kiss
Somewhere over the rainbow
styx-boat on the river

Wild World ossun ya kulak aşinalığı da vardır rahat söylenir.Ya da somewhere over the rainbow ama Tori gibi söylemeyin youtube de biraz(baya)toplu bi adam var küçük bir de gitar var elinde hem çalıyor hem söyüyor.O versiyonunu sevmiştim.

tr.wikipedia.org

bazı kaynakları görmek isterdik.

evet orjinal kaynakta böyle bir bilgi yok.

en.wikipedia.org

svastika çok eski bir sembol ve ingilizceden de eski olduğunu düşünürsek, love life bilmemne diye gitmesi mümkün değil.

cık abi, şehir efsanesi bile sayılmaz.

degil! gamali hac cok oncelerden beri olum ve yeniden dogusu simgeliyor...

svastika aslında aslında 3 l bir f harfinden oluşur ve light-life-love ve tahmin ettiğiniz kelimeyi temsil eder diye de devam edebilirdi:)

www.youtube.com

linkini verdiğim filmde, 1:06 'da Hitlerin bu sembolü bir kitapdan alıp uyarladığı gözüküyor. 5:17 'de de Hitler anlamını açıklıyor: "unconquerable" , fethedilemez demekmiş. Bayrağa bakınca fethedilemeyeceği açık ve net, çünkü bayrakta fethedilecek bi nokta yok:D

* patron kişisinin istifanızı kabul etmemesi gibi bir olasılık yok. 1 madde ile ilgili kıllık çıkartır en fazla.

diger tarafla sozlesmenı ımzalayabilirsin buna engel olan bi durum yok.

sigortayı fln farklı yatırıyorsa calımsa bakalıgına sikayet edeiblirsin, cok nefis tazminat alırsın ustune patronun da ceza yer. sana kalmıs bi olay.

1. iş akdinizde yazan ihbar önelinize uyun. zira onlar sizi işten çıkartsalardı onlar da size o önel kadar maaş vermek zorunda kalacaklardı. eğer 1 aydan önce geçmek istiyorsanız ve onlar da hayır 1 ay çalışacaksın derlerse, kendilerini çalışma ve sosyal güvenlik bakanlığına şikayet etmekle tehdit edin. işe yarayacaktır.

2. istifanın kabul edilmemesi gibi bir durum olamaz. fesih beyanı karşı tarafa ulaştığı andan itibaren sonuçlarını doğurur.

3. arkadaşınız sizi satarsa yapabileceğiniz bir şey yok. iş sözleşmenizi imzalarsanız o takdirde bir yaptırım şansınız olur.

bu nasıl bi sorun bilemiyorum ama ben de seninle aynı durumdayım.mesela yazın 3 ayda 5 kitap bitirdim ama şimdi en sevdiğim yazarlardan birinin kitabı başlanmak uzere başucumda duruyo 1 aydır ama sıkıntıkdan patlasam da canım alıp okumak istemiyo.youtube,facebook,ekşi bilmem ne hiçbişi yoksa stumble ama o kitabı alıp da başlayamadım bi turlu..

internet ve özellikle ekşi sözlük neden oluyor buna. bu ortamlarda en uzun veriler dahi 3-5 dakikada sunuluyor. bunun kolaylığına alışınca uzun uzun kitap okumak zor geliyor. ham bilgi almaya alıştığımızdan dolaylı anlatımdan verim alamayacağımıza şartlanmış durumdayız. (istemeyerek de olsa) internetten bir iki hafta uzak kalırsanız hızla dönebilirsiniz kitaplara. bir kaç kitap bitirdikte sonra internet sözlük filan yavan gelecektir.

okuyamama hastalığı bana da bulaşmıştı, sonra ihsan oktay anar ile tanıştım, bu adamın kitaplarını okumaya başlayınca, haftada 2 kitaba falan cıktım, şimdi de aynı hızla devam ediyorum.
bence siz de hemen gidip suskunları alın, bi okuyun, biter bitmez gidip bu adamın tüm kitaplarını alacaksınız, hepsini de 1 hafta içinde bitireceksiniz.

beynin ihtiyaç duyduğu veri miktarı azalıyor ondan
(bkz: beyni optimum koşullarda yaşatma yöntemleri)

işe giderken okuyun, ben öyle yapıyorum.

bana da olmuştu.çözümü çok basit:1 ay internetten uzaklaşın mümkün olduğu kadar 1-2 ay içinde müthiş bir okuma temposuna kavuşacaksınız ve sonra internet,tv vb. aklınıza bile gelmeyecek.

arada bana da oluyo bazen ama nedeni internet falan değil hiç bi zaman şu internet deden zamazingonun esiri olmadım,bence sen de olma.okuyamadığını düşünüyosan polisiye türü akıcı kitaplar oku şu olasılıksız ya da empati falan var ya yazarlarının adını unuttum o tür sürükleyici kitaplar oku.merak uyandırıcak bişeyler okursan daha çabuk biter kitap.öyle öyle devamı gelir işte.ama sakın okumaktan vazgeçme.

ya da bak şeyi oku "flaş ya da büyük yolculuk" yazarı Charles Duchaussois.çok iyi kitap ince sayılmaz ama çok kalın da değil.akıcı olduğu için yalar yutarsın güne hem gerçek bi yaşam üyküsünü anlatıyo

ya çok basit bir neden var ortada ya da çok karışık. ben karışığı bulduğumu sanıyorum, çok basit bi şi çıkarsa şaşırmam ama

şimdi, siyah boya diğer boyalara göre daha hızlı kuruduğundan ve de bu üretimi hızlandıracağından bizim henry böyle bir karar almış. zaten basit amaçlara yönelik üretilen ford model t'nin üretim zamanı biraz daha kısalmış..

yani henry bence bu sözüyle, diğerlerinden daha fazlasını daha hızlı ürettiğim sürece sektörün lideri olurum demek istemiş..

espri yapmis biraz da. herkesin istedigi renk siyah olsa daha cok araba uretirim, daha cok kisinin arabasi olur, daha cok kazanirim demek istemis, dambil'in dedigi nedenden oturu. ayrica siyah renk daha ucuz ve dayanikliymis.

ben de zencilere her renk araba satılabileceğini anladım. çok anladım.

(bkz: fordizm)
en basitinden anlatmak gerekirse mass production denilen kavram nedeniyle çok ama tek tip üretim yapıyor ford amca. o nedenle de herkese araba üretiyor ama çeşitlilik yok. yani sadece siyah üretiyor, pembe isterseniz yok (kim pembe araba ister onu da bilmem) bunu da şakayla karışık bir şekilde dile getiriyor.

Bu lafın söylendiği tarihte bi şeyler olmuştu, henry fordda köpek gibi bi adam çok da zeki bu laf da hem bir gerçekliği dile getiriyor hem de espri yapıyordu.

meri şelinin dediğiyle alakası var hatta bu lafın hikayesini de okumuştum bir kitapta yer veriliyordu, unuttum ama.

"müşteriler siyah isterse, her müşteriye istediği renk araba satabilirim" demek istemiş galiba:D

ne zaman dediği de önemli. henry ford'un ilk zamanlarında fabrikasında sadece siyah araba üretiliyordu. ondan demiştir

bu adamdan önce araba yapmak zor ve zahmetli bir işmiş. mantık aynı olsa da yapım olarak, etrafında 10-20 işçi arabayı olduğu yerde yapıyorlarmış ve çok kısıtlı imiş bu yüzden yapılan araba sayısı. bu adamın yaptığı şey ise, arabanın bir montaj hattı üzerinde yapılmasını sağlamak. bir arkadaşı ile beraber kısaca verimlilik mühendiliği yapıyor ve hemen kitle üretime geçiyor. yapılan arabalar ise başa dönelim. hepsi siyah.

o dönemler yanlızca siyah araba ürettiği için "siyah istedikleri müddetçe" her müşteriye istediği renk arabayı satabilirim demiş. latife yapmış keraneci.

uygulamanın iletilerini iptal edince oluyor. üstte gizle linkinde farmville i gizle var oraya tıklayın.

56 babamın doğum yılı

56k.

siirt

el altından alışveriş. tezgah altı, kaçakçılık, kilis filan.

sayı olarak da, modemleri sadece.

kebap salonu

7x8

K:56 . öziletkenlik katsayısı.

ayak numarası geldi benim aklıma, ne büyük ayaktır diye düşündüm. yanlış anlaşılma olmasın şş jksdfjh

56k fax modem geliyor aklıma.

babamın doğum yılı x 2

tavşab

Alfa Romeo 156

soyisim: "ellialtıoğlu"

anne doğum tarihi
56k

annem evi karıştırdığımda söyler.ortalığı elli altıya verdin diye.

baba doğum yılı + 1

4
4-5-6

elli yaş altı insan

56kbps

1956 (yılı)

ortaligi 56'ya vermek

Kurtlar vadisi 56. Bölüm fragmanı
56 tane 1in toplamı

(bkz: sinasi ellialtioglu)

Teşekkür ederim herkese.

tabiki çin malı olması ile alakası yok. reklam için yapılıyor bunlar. reklam verse haberlerde gösterildiği süre kadar gösterilmesi için kaç yüz milyarlar harcarlar allah bilir. böyle hem reklam hem de müşteri çekiyorlar.

@ yapacakbirseyyok

saniyse binden 60 saniye 60 000 böylece 5 kanaldan 300 000 eder (:

reklamcılık, yani pazarlama zor iştir, öyle ucuza geldi falan denemez.
tamam bu adamlar bu yolu seçiyor, kendilerince iyi yaptıklarını sanıyorlar ama ulaşabildikleri kitle nedir? herkes bu durumu görünce ne düşünüyor haklarında? tabi haberlerde genelde mağaza adı verilmez ama anlaşılır, öyle insanlar birbirini çiğnerkende benim gibi bir çok insan gıcık olur ve ordan ürün almaz, reklam ters teper. bu millette krizden dolayı bu reklamı yer diye düşünüyorlar ama sıkıyorlarsa avrupada yapsınlar.

bu markalara, bu aklı verenlerde nerede eğitim aldılar hayret, berbat bir fikir insanları rezil ederek açılış yapmak/tanıtım yapmak.

kredi kartı.

youtube'a "farmville cheat engine" yazınca çıkıyo bi şeyler. firefox veya chrome kullanıyorsan, cheat engine 5.5'i kurup hile yapabilirsin, ama sayfa yenilenince kayboluyo diye yorum yazanlar olmuş, bilmiyorum. (ne zevki kalır ki?)

hile değil de ipucu dersek var bi kaç şey;

elemanı çitlerin arasına koyarak ürünleri daha hızlı toplamasını ve bir auto cliker benzeri bir program ile çok daha hızlı hasat yapılabiliyor.

(bkz: farmville/@dzingis)

cheat engine ile bir ara hilesi vardı fakat daha sonraları kaydetme sorunu oldu.Şimdi tamamen düzelttiler biliyorum.Malesef yok : /

tüyo, ipucu, herneyse...
www.ntvmsnbc.com

posta kutunuzun açık oldugu sayfanın sag üst köşesinde seçenekler kısmına tıklayarak istediginiz bilgiye ulaşabilirsiniz.

aynı çözüme yahoo için nasıl ulaşabiliriz? yine welcome maili yok.

kaymakamla ferhunde'nin yeni kocasi arasindaki ezelden beri var olan ask-i memnu ogrenilince ortalik kurtlar vadisine donecek, kaymakamin karisi kendini ihtihar edecek, kalanlar da hanimin ciftligine gidecek.

bi trafik kazasında alayı olmasada çoğu peklenir gider bence.

gerçek hikayenin sonunu biliyorum ama dizi için hikayeyi öyle çok çarpıttılar ki tahmin edemiyorum.

gerçek hikayede şevket hapse düşer, ferhunde ayrılır. fikret kaçıp adapazarında kaba saba cahil bir adamla evlenir. evde çocuk ve kaynana bakar, necla leyla'nın nişanlısını ayartıp adamla suriye'ye kaçar. meğer adam yalancıymış. suriye'de başka karısı filan varmış. necla suriye'de adamın 2. karısı ve evin hizmetçisi gibi bişi olur. bizimkilerle mektuplaşır.

leyla nişanlısı tarafından terkedilince bunalıma girer. tedavi görür. aylarca sokaklarda, parklarda dolaşır filan. sonradan evli bir avukatla tanışır. avukat iyi bir insandır fakat eşinden ayrılamamaktadır. leyla'ya ev açar.

bu arada aile evini satmak zorunda kalır. kötü bir yere taşınırlar. olanlar ali rıza beyi çileden çıkartır. leyla da evli avukatla yaşamaya başlayınca evi terkeder. önce adapazarına fikret'in yanına gider ama fikret çok kötü durumdadır, hizmetçi gibi kötü bir hayatı vardır, ama kardeşlerinin rezaletlerinin yerine namuslu bir hayatı olduğu için mutludur. kocası ali rıza beye iyi davranmaz ve rezaletlerini yüzüne vurur. ali rıza bey birkaç gün sonra istanbul'a döner ve düşkünler gibi bir hayat yaşamaya başlar.

hayriye hanım ve ayşe leyla'nın yanına taşınır. en sonunda düşkünler evi gibi bir yerden ali rıza beyi bulur eve getirirler, tedavi olur. avukat iyi bir adamdır. hapisten çıktığı için iş bulamayan şevkete iş bulur. ali rıza beylere filan iyi davranır.

artık onurunu iyice kaybeden ali rıza bey, sonunda rahat eder. sokakta ona kötü bakanları takmamaya çalışır.

ayrıca romandaki olaylar, hayriye hanım ve ali rıza beyin kişilikleri de çok farklıdır. açlıktan ölmelerine, üzerlerine giyinecek elbiseleri olmamasına rağmen evde devamlı danslı partiler, yemekler verilir. türlü rezaletler olur. karı-koca bir köşede oturarak buna katlanırlar. çünkü düşünceleri ancak bu şekilde kızlarının koca bulabileceğidir.

aynı cümlelerle google da aratırsanız, çok doyurucu cevaplar geliyor.

yaprak yüzeyi geniş olduğundan ısı kaybetmemek için yüzeyi küçültmek için döküyor olabilirler. çam ağaçları gibi sürekli yeşil kalan ağaçlar ise soğuğa dayanıklı gövde ve yaprakları sayesinde yaprak dökmelerine gerek kalmıyor. hatta iğneli yaprak çam ağaçlarını düşünürsek soğuğa en dayanıklı ağaçlar olduğunu söyleyebiliriz, zira yüzey alanı çok düşük.

(bkz: etilen/9)

ayrıca yapraklarda katı atıklarını biriktirerek, yaprak dökerken bir nevi katı dışkılama da yaparlar.
ayrıca çam ağaçları yaprak dökmüyor gibi gözükse de döküyorlar, ama komple dökmüyorlar.

(bkz: apoptozis)

www.youtube.com üstteki arkadaşların hepsi troll. cevap bu linkte

taşla cam kıranlar diyerek basite indirgenmemelidirler diye düşünüyorum.

cam çerçeve indirip, trafikte sıkışmış kalmış bir polis arabasına acımasızca taş atanlar diyerek çok da güzel basite indirgeyebiliyorum ben olayları.

protesto, direniş, ya da diğer ıvır zıvırlarla hiçbir alakası yok bu olanların.

amaç masum insanlara zarar vermekti. suçsuzların dükkanlarına saldırmaktı. o sırada işini yapan banka çalışanlarına, bankada sıra bekleyen masum müşterilere korkunç bir anı bırakmaktı.

sözlüğe yazılıyor düşünceler.

link gönderir misiniz sözlüktekine giden

(bkz: 6-7 ekim 2009 imf-dünya bankası istanbul kongresi)
(bkz: türk halkının imf'ye olan sevgisindeki artış)
(bkz: gönüllü polis olma isteği)
(bkz: havai fişekle helikoptere nişan alan gösterici)
(bkz: cam kıranı ceza olarak dövmek ya da öldürmek)
(bkz: zaman muhabirinin polise muhbirlik yapması)

gibi çeşitli başlıklarda inceleniyor sol fireymde.

evet linklere bakıyorum
sanıyorum bu başlıklara katılanların çoğu öğrenci olmalı, güzel üniversitelerde güzel bölümlerini okuyor olmalılar ve sermayeye karşı daha donanımlı daha etkin mücadele verecekler vırt zırt

sonra sermayenin bir parçası olacaklar ve yine de geçmişte yaptıklarının hatırına mangalda kül bırakmayıp devrimciliği kimselere bırakmayacaklar.

sözüm herkese değil, elbette istisnalar vardır ama biz çok gördük böyle çakma devrimcileri, en çok da onlar konuşuyor gibime geliyor.

sağınıza solunuza bakın, 10-20 sene sonra gene bakın... bu saçma fişlm oynamaya devam edecek, bugün konuştuğu lafların anlamını bile bilmeyen ateşin gençlerin yarınki yaşantısını iyi izleyin.

bi polistir tutturulmuş gidiyor, kocaman bir örgütte bireysel hataların ne kadar çok olabileceğini tahmin edecek hayat tecrübesinden yoksun 18 yaşında zıpçıktıların her polisi adam dövüp öldüren bir başka şiddet yanlısı polisle bir tutması ayrı bir komedi. devletin ve kurumlarının işleyişinden de zerre kadar haberi olmayanların yorumları trajikomik.


neyse konuşmaya kalksak söylenecek çok şey var gelin sözü şu imf başkanıyla bitirelim:
-ben de sosyalisttim

evet görüyoruz ki kapitalistlerin en kıllıları da böyle sosyalist devrimci falan geçinenlerden çıkıyormuş.

bana göre o tvlerde çıkan, eylemciye saldıran hani şu bir kaç gerizekalının s sonra ona girişen polislerin ve sağa sola saldıran eylemcilerin zerre kadar farkı yoktur, olan o dayak yiyen eylemciye, ve yine konuyla hiç alakası olmayanlara olmuştur.

hepinizin devrimciliğini yerim
gözlerinizden öperim

fikirlerini yazmak için bu kadar dolaylı yollara girmene gerek yok bu metni duyuru olarak da bırakabilirdin. biz de sayende aydınlanmış olurduk.

dolaylı yol değil ben merak etmiştim ama sözlükte konuşulunca benim sorum dolaylı yoldan cevaplanmış olduğu için fikir belirttim bu arada aha da bi fikir daha belirtiyorum. türkiyede bütün akımlar birleşebilir sol birleşemez çünkü bu kadar fraksiyonu olan bu kadar çok gruplaşan başka bir akım yok. zaten hep böyle olmuştur, bi bakın islamcıyım diyenler, milliyetçiyiz diyenler bir şeyler yapmış, değiştirmiş ama solcuyum diyenler pek bir şey yapamamıştır çünkü bi türlü birleşemiyorlar herkesi alt etseler kendileriyle kavga edecekler.

ben en bi tarafsız vatandaşım, spor yapın, hakkın yanında haksızlığın karşısında durun gibi temel ve basit prensiplerim var kimsenin maşası olmadım olmam, bencillik mi bence değil.

bir şehri karıştırarak bir şeyleri değiştireceğini zannedenler sadece büyük tepki topladılar imf yine kale gibi dimdik ayakta ve böyle eylemler onun için sinek vızıltısı bile değildir. polisler deseniz daha bi bilendiler o araçlara saldıranları gördükçe, sade vatandaş deseniz tamam onlarda bankaları sevmiyorlar ama toplum huzurunu bozarak amaçsız bir şiddete başvuranları da hiç sevmiyorlar.

bu arada eyleme katılanların arasında yaşı küçük sakalı bile terlememiş veletleri gördüğümüzde oradaki topluluğun ne bok yediğinden pek haberi olmadığını düşünmemek için açıklamaları bekliyoruz. biri çıksın desin ki "bu murtaza, bizim mahallede beni abi bilir ben de eyleme gelcem diye tutturdu lan olum bi dur dediysek de iki taş da bu sallar diye ses çıkarmadık" desin.

beşiktaş'tan 559C veya 43R'ye binip okulda inebilirsiniz.

not: r. hisarüstü yazar üstlerinde.

çengelköyden beylerbeyine geçip köprüye çıkın, ordan yamulmuyorsam rumelihisarüstü otobüsü var, önüne gidiyor.

beşiktaştan gideceğim derseniz, kadıköy yerine üsküdara gidin, ordan geçin beşiktaşa. iskeleden biraz yukarı yürüyüp karşıya geçmeden sahile yakın durakta beklerseniz sarıyer tarafına giden otobüsler alt kapısının önünden geçiyor.

yardım et dersen, arkadaşlarına haber gönderilecek. arrkadaşlarından biri "adopt" der ise o hayvanı çiftliğine koyacak. hediye kutusuna geliyor. yani direk olarak senin işine yaramayacak.

bir de böyle başıboş hayvan edinme başarısı var.

kaybolan hayvanlardır, evlat ediniyorsun ribbon veriyor. başka da bi'şeye yaramıyor.

bu arada hala tarım toplumundan kurtulamadık cafe world oynayın kardeşim.

biri adopt ettiğinde sana xp veya coin veriyor. hangisiysiydi unuttum.

Knocked Up??

superbad de olabilir. o replik orda geçiyordu sanki.

superbad'de o replik.

@serseri martı: knocked up'da. talibana katılmış sakallı elemana superbad'de oynayan kıvırcık şişman çocuk soruyor.
superbad'de de benzer bi replik var, foggel sahte kimliğe mclovin yazdırınca çemkiriyorlar, o da muhammed yazdırmayı düşündüğünü filan söylüyor.

hayat hep böyle dostum. çevren her zaman çok sevdiğin, yakın olduğun insanlarla dolu olmayacak. zamanla alışacak, anlayacaksın.

bu arada annenin teyzesinin eniştesinin kız kardeşi ile mevzuyu nittin yiğenim?

bu trip şurdan gelir: bu yaz arayı iyi kullandım değiştim ben :) bu yüzden ilk haftalar böyle olabiliyor

bugün ben de gördüm düğüne gelmiş gibi giyinenler falan var, neden o kadar güzel, ciks giyinme gerekliliği duyuyorlar, nasıl o kadar süslenip püsleniyorlar anlamıyorum. neyse boşver bunları ben de çok pis kafaya takardım ama içinden çıkılacak gibi olmadığını anlayınca, siktir et banane diyorum.

senin öğrenip konuştuğun ingilizcenin geçerliliğinin bir önemi yok, aksanın net ve anlaşılabilir olsun, yani hintli gibi konuş ama japon gibi konuşma. fakat sen karşındakini net anlamak istiyorsan kulağını britanya aksanlarına alıştırman daha faydalı olur kanaatindeyim, kuzey ingiliz, iskoç vs. aksanını rahat anlayabilirsen amerikan aksanlarını da, ki bunların en ağırı bildiğim kadarıyla güney aksanları oluyor, rahat anlarsın.

ingilizlerin ki daha iyi ama kültür emperyalizmi dolayısıyla her gün maruz kaldığımız için amerikan aksanı daha yaygın ve anlaşılır.

kuzey ingiltere aksanini anlayan, her turlu ingilizceyi anlayabilecegi iddasindayin,bence british english calis
not:10 yil turkiyede ingilizce gorup, kuzey ingiltereda sican biriyim

Rosetta Stone'la çalışacağına hiç çalışma daha iyi. Tüm dillerin aynı sistematiğe dayandığı mantığıyla hareket eden programdan hayır mı gelir?

Aksana gelince ben Türkiye'de doğru dürüst İngiliz İngilizcesi konuşan görmedim. BBC'dekiler mi senin konuşmana daha yakın yoksa CNN'dekiler mi, ondan emin olmanı öneririm, ne olur ne olmaz.

Onun dışında İngiliz İngilizcesi kasmak genel olarak daha yararlıdır, anlayışı geliştirir, zihni açar, seksapele otomatik olarak puan ekler. Lakin tekrar edeyim ki, bu iş Rosetta Stone ile olmaz.

@vito genovese
Sen ne tavsiye edersin? Ya da tavsiyesi olan var mı? Bana da faydası olmayacakmış gibi geldi sanki ama yazılanlara bakıp kullanmaya yeni başlamıştım iyi falan diyorlardı.

Assimil, Pimsleur, Teach Yourself, FSI...

ingilizcem çok iyi değildi ama hasbelkader ingiliz aksanı ile konuşuyorum az biraz. bu yüzden ingilizce mülakatlarda karşımdaki insanları hep etkiledim ve iyi ingilizce gerektiren işlere kabul edildim. sonra da zaten işi yapa yapa öğrendim diyeyim sen anla.

evet.
(bkz: the reader)


edit:
ve su listeden de guzel seyler cikar sanirim:
www.imdb.com

elbette ki (bkz: white palace).

sanırım türünün en ünlü filmi "Harold and Maude" imiş. imdb en iyi filmler listesinde www.imdb.com

ermanen'in verdiği linkte önce movies sonra romance seçerseniz daha uygun bir liste çıkıyor

(bkz: unfaithful)

(bkz: i could never be your woman)

emmanuelle beart'in bi filmi vardı, çiftlik gibi bi yerde geçen, adını hatırlayamadım.

belli bi süreden sonra benjamin button'da da oluyor böyle bişey ehehe

500 tl

gerçi amatör olduğunuzu belli ettiyseniz vermezler bu kadar.

43 x 10 = 430 + %10 = 473 TL

Bir kelime, bir islem gibi oldu bu da! :P

tavuk sote + pilav. mis.

menemen

tavada veya firinda kremali tavuk.

bakliyat olayına girin. kuru fasulye, nohut, yeşil mercimek, barbunya vb. hepsini aynı şekilde pişirebilirsiniz.

dök yağı, kavur 1 baş soğanı, at 2 kaşık salçayı çevir eriyene kadar, at malzemeyi, doldur suyu kaynat, olur o. hem sağlıklı hem de kendi kendi piştiğinden pratik.

yanına da yap bulgur pilavını + ayran. daha ne olsun.

bulgur pilavını yaparken içine büyük büyük domates ve sivri biber koyup, suyunu tam çekmeyecek şekilde bıraktığınız zaman harika bir yemek olduğunu biliyor muydunuz?

(bkz: bekarlar için kolay ve leziz yemek tarifleri)

olmaz bence o iş. gerçek adınızla tezahür ettiğiniz bir ortamda sözlük nikini ifşa etseniz dahi buna ancak sizin izin verdiğiniz kişiler ulaşabilir. 3. kişi olarak sözlükten/buradan yapacağınız yönlendirme ile kişinin bu kontrol mekanizması devre dışı kalacaktır.

soruyu tam anlamamakla birlikte şöyle bir cevap vermek istiyorum:
adının değil ama başka bir siteye yönlendirmenin uygun olup olmadığını soruyorsun sanıyorum ki. mesela ben sözlükte (atıyorum) sözlükçülerin popomunda sayfaları başlığına linkimi atsam ve sen de burdan sorana (3. kişiye) duyursan legalmiş gibi geliyor bana. sonuçta sözlükte ifşa etmekten rahatsız olmamışım, senin aracılığınla burdan başkasına duyurulsa kaç yazar. ama ben bunu duyurmadıysam, senin şahsi bilginse, benim iznim olmadan 3. kişiye bunu söylemen bir nevi sırrımı saklamaman gibi olur, yanılıyor muyum? bu şey gibi:
+bana melis'in msnini versene.
-tamam abi de bi ona sorıyım önce, izin verirse veririm.

gibi. bi de orta yerde ifşa ediyorsun tabi, izin olmadan, über illegal bir durum sanki.
bunun dışında biz aramızda (iki kişi konuşurken) böyle ifşalar yapıyoruz; bak işte bu, bu yazarın sayfası falan gibilerinden. taraflar birbirine güvendiği sürece bunda sakınca görmüyorum ama ortalıkta izinsiz ifşası yanlış bir durum.

hiç hoş olmaz. legal değil. belki msn'den veya mesaj atarak sadece soran kişiye söyleyebilirsin ancak hoş değil be.

hoş değil diyorum ama kendi çapımda denemeler yapıyorum ve buluyorum. sonrasında kimseye söylediğim yok.

birisi sorarsa kurcala bulursun derim. bilsem bile söylemem...

özetlenecek bişi yok ki?

tacizci olduğu ifşa edilen kullanıcı uçtu, ya da hesabını kapattı.
gerisi geyik her zamanki gibi...

çükü olanın niki storm.

Eğer 657'ye tabii bi kadroysa daha sonra başka bi çeşit devlet memuru (öğretmen vs.) olmak istediğin zaman sıkıntı yaşayabilirsin bu kadroda bulunduğun ya da bulunup istifa etmiş olduğun için.

fena bir meslek değil.
tazminatı yolluğu falan iyi.emeklilik de daha kısa (yıpranma ) bildiğim kadarı ile.maaşları da dolgun olması lazım (tc şartlarında).genelde yattığın ama iş olunca yangın gibi ( hele de orman yangını ) çok yorucu .

itfayeci olmak isteyen bir tanıdık torpilsiz zor olduğunu söylüyordu.

jason statham filmeri.. crank, transporter gibi..
james bond filmeri..

barda (bkz: nejat isler)

scarface (bkz: al pacino)

bad guy (2001) genelev fedaisi.

(bkz: A History of Violence)
(bkz: Appaloosa)
(bkz: Eastern Promises)

(bkz: Mystic River)
(bkz: L.A. Confidential)

bu işin şahı görüldüğü gibi viggo mortensen.

malta şahini.

Hani sonsuz kütle ve sonsuz yoğunlukta bir nokta, hah işte ben onu düşünüyorum. O nokta patladı ve bugünkü şeklini aldı evren. Kozmik kalp vs duygularımda yer ediniyor ve keşke bilimsel olarak da ispatlansa.

Ha niye patladı dersen, taktir-i ilahı...

(bkz: bing bang dedin ve şimdi deckard gelecek)

bilim var olanı inceler, var olandan öncesini incelemez. bişey dense peki ya onun öncesi sorusu çıkacak karşımıza. bilimden ziyade felsefi bi konu bu.

ben de buna benzer sormustum tam cevap alamamistim:
(git: 90488)

ayrica teoriden oteye gidemiyoruz sanirim.

bilim adamlari dedigin gibi bir sey soylemiyorlar, bilim inanclarla islemez zira, cesitli "fikirler" var ama "bu boyledir" diyebilen yok, oyle bir iddia da yok. sadece gorulebileni acikliyorlar. Buyuk bir patlama oldugu kesin fakat o patlama halihazirda var olan bir evren icinde de olmus olabilir... Su konusmalari izlersen biraz fikrin olabilir:

Echoes from the beginning:
www.worldsciencefestival.com

Time Since Einstein:
www.worldsciencefestival.com

Beyond Einstein:
www.worldsciencefestival.com

etrafta başka evrenler vardır belki, belki de sadece gölgeler vardır. gölgeler ve toz.

şimdi bu soru bana göre yanlış çünkü zamanın başı ve sonu olan düz bir doğru olduğu yanılgısını taşıyor. yani bilim adamları en azından ondan önce bir hiçlik olduğunu söylemiyorlar..kimisi zamanın başının olmadığını -garip gelicek biliyorum ama- zamanın yuvarlak olduğunu bir portakal futbol topu yuvarlakmış gibi düşünülebiliceğini yani kendi içinde kapalı başı sonu olmayan bir yapıya benzetilebileceğini söylüyorlar. kimisi üsttede belirtildiği gibi evrenin şimdiki gibi büyüdükten sonra küçüldüğünü ve yoğunluğu artıp hacmi küçüldükten sonra yeniden patlamış olabiliceğini söylüyor kimisi paralel evrenler fln diyor.

B.Çekmece Cenaze İşleri Şefliği :

Adres:Büyükşehir Mah. Cumhuriyet Cad. Atacenter çarşısı No:16 Beylikdüzü/İSTANBUL
Tel: 0 212 871 43 25-871 43 26

altunizade durağında inerseniz daha az yürürsünüz.

capitol'ün önünde durak vardı eskiden? yok mu artık?

yok ne yazık ki..

yok yaw, capitolün oradaki ışıklarda var durak yine. orta kapısının önünden köprü tarafındaki kapının önüne alındı. bi 50 m yukarısı sadece.

evet var da, 2 numara bostancı'ya dönüşte önünden geçiyomuş aldığım istihbarata göre, gidişte az biraz yürümek elzem.

widgets.yahoo.com

atnotes diye bir program daha var..baya kullanışlı tavsiye edrim

(bkz: active desktop calender)

yahoo'nun programını indirdim. kuruluma geçmiyor bi türlü.
atnotes basit kullanılabilir gibi.
active'i sevmedim. çok yer kaplıyor bedava değil (key aramak istemedim).
freenote sağda altta duruyor, yerini kıpırdatamıyorum çok gıcık.

freenote var 800kb bişey çok pratik.

öncelikle geçmiş olsun diyorum...bence dışarıdan topladığın küçük böcekleri karınca,karafatma..vs böcekleri evin içine at hepsini evi böcekler bassın senin yaptıgın anlaşılmaz böylce kolay gele

zemin parkeyse odayı sula, şişsin kabarsın.

boşver kardeşim, kör şeytanından bulsun.

hemşeri hemşeriyi gurbette...diye olan atasözümüz geldi benim aklıma şimdi.@sn611 in tavsiyesine ilaveten tahtakurusu ve pire geldi benim aklıma,bi kaç ilaçlama firmasına sorsan belki bu böcekleri nasıl bulabileceğin konusunda yardımcı olabilirler,arkadaşıma şaka yapıcam falan dersin..

fare. evin gizlenebilecek mekanlarına fare at. yaşasın gelişsin. hayvan gibi hızlı çoğalıyorlar zaten.

hmm aklıma şöyle bir hinlik geliyor aslında, sen daha önceden anahtarın bir kopyasını cıkarabilirsen şayet. Anahtarı teslim ettikten sonra eve son bir kez girip, istediğin gibi zarar verebilirsin :) (yukarda arkadaşın da bahsettiği gibi eğer yerler parke ise güzelcene sula derim bende :)) ) ama yok o olmuyorsa, baska seyler dene...yanına kalmasın şerefsizin ;-)

üç-beş çift hamam böceği veya fare en güzeli... zan altında kalmazsın... temiz iş... :)

Mutfak lavabosunun pis su borusu vardır, lavabonun hemen altından gecip kolonlardaki borular ile birlesir. Muhtemelen yerden 20-30 cm yüksekliktedir. Lavabonun çeşmesi açık iken matkap ile borunun yerini tespit etmeye çalış küçük küçük delikler açarak (zaten bulunca su akacaktır, bu boru lavabonun yapisik oldugu duvarda yerden 20-30 cm yükseklikte tüp falan konulan yer varya dolap var sanırım oralarda)

borunun hizasını tespit ettikten sonra kolona kadar olan bölümde 5-6 delik aç ve çok ince şekilde alçı ile kapat (çok alçı kullanma).

sonraki aşama ise o aynı hizada borunun kolondaki boru ile birleştiği yer vardır daha kalın bir borudur pimaş deniliyordu sanırım. bir delik de oraya aç.

evin içinde açtığın delikler ileride mutfağa halı falan serilirse onu batıracaktır,
kolonda açtığın delik ise pis suyun alt komşunun evine akmasına sebep olacaktır (ki bu günahtır bunu belirteyim)

bu delme işemini ince deliklerle banyoya tuvalete vs yerlere uygulayabilirsin.
sonsöz olarak elbette intikam almak istiyorsan hiç bir öneri telkin senin fikrini değiştirmeyecektir belki ama ben yinede yapmamanı sineye çekip susmanı öneririm ki bu dala olgun daha etik bir davranıştır.

şayet ben olsam allaha havale eder geçerim. Evden çıktığımda acizce bir hareketle değil, arkamızdan küfür edilecek bir biçimde değil, susulacak bir biçimde anılmak isterim :)

Saygılar :)

Edit : Ne biçim bi insan mışım lan ben yeni farkettim.

gider borusunu tıka

salonun ortasına sıç. sonra anahtarı teslim et. eve girdiğinde anlar hatasını

bence çok piskopatça birşey olcak ama fosforlu kalemle evin duvarlarına

saat 03 am cesedi parçalara ayırıyorum.
yarın eniştemi öldürmeyi planlıyorum.
penisimi kesip yedim.

gibi pisko şeylerle doldur. yeni ev sahipleri gelince çok güzel bir sürprizle karşılarşır.hiç degilse saygıyla anlırsın arkandan laf edemezler.

oyle sonradan ortaya cıkacak bir zarar verirsen, bunun cezasını senden sonraki kiracı çekecektir. sen yeni girdiğin evde farelerle böceklerle ugrastıgını dusunsene. o kadar tasınmışsın etmişsin.

hem madem evden cıkıyorsun, depozitonu da gözden çıkardın, anahtarı vermeye gittiğin zaman agzına geleni soyle, bütün yaptıklarının hesabını sor, anahtarı da at git. bundan daha rahatlatıcı birşey düsünemiyorum şahsen.

evin duvarlarına yazı fikri iyi bence de.ama kendinle değil oda sahibiyle ilgili şeyler yaz.

çıktığın gün evin camından molotof kokteyli at.

molotof yapımını nette bulursun, basit.

camasir ve bulasik makinesinin borularini cikar, evi su bazsin bir sonraki calistirmada. ben olsam yapmazdim. ofkeyle kalkan zararla oturur.

hazır ingiliz istihbaratı şizoya bağlamışken ankesörlü telefondan terörist ihbarı yap, burnu sürtülsün iki gün..
hatta tam dönüş vaktine denk getirebilirsen eve de aklına geleni yapabilirsin..

borulara zarar vermek gibi şeyler ancak senden sonraki kiracıya zarar. adam şerefsizse nasıl olsa kiracıdan bilecektir ve kendi uğraşacağı yere kiracıya kaktıracaktır. bence de en güzeli odanın ortasına sıçmak ve terörist ihbarı vermek. adamın kendisine zarar vermek gerek.

eve zarar verme, bunun yerine depozito bedeli kadar kirayı ödemeden evde oturmaya devam et.

öncelikle geçmiş olsun kardeş. aklıma ilk gelenleri yazıyım yinede. buz ile tedavi yaptın mı? lasonil, fastjel bunlardan hangisi var ise sür derim. tabi yeterli değil bunlar. hastaneye git derim, sağlık güvencen olmasa bile.
(bkz: kol kırılması)

ya devlet hastanesinin aciline gidin, muayene parasının çok tutacağını zannetmiyorum, ya da semtinizdeki sağlık ocağına gidin.

böyle durumlarda özellikle fiziksel iz kalmaması için acil mdahale çok önemli çnkü oyüzden diyorum. sonuçta yaralanan yüzünü, verecekleri bir merhem, ya da yapacakları bir muayene, sonrasında olacak daha ciddi müdahaleleri engellleyebilir.

kolun ya da elmacık kemiğin kırılmış olabilir mi? sorusuna buradan ciddi bir cevap vermek zor. kırık yerler genelde şişer, acır ama bunun bir genellemesi olamaz ki bir bilne göstermelisin

en azından bir eczaneye gidiver

zamanında çatlak kol ile bir hafta gezmiştim. o kadar feci ağrımıyordu ama sonunda alçıya aldırmak zorunda kalmıştım.

dirsek kırığı kötüdür, param yok diye sakat kalmaya razı olacaksan sen bilirsin.
paran yoksa ailen, arkadaşların vardır onlarda yoksa sağlık ocağına filan git. ücretsiz halledilebilen bir çok mevzu var. gerekli görürlerse hastaneye sevk ediyorlar ve sanırım ücretsiz tedavi imkanın devam ediyor.

belediye polikliniklerine de başvurabilirsin, param yok de cıngar çıkart.

benim iki kolum da kırılmıştı zamanında. kendi deneyimlerime bakacak olursam dirsekten kırıldığında hiçbişey yapamamaıştım direk hastaneye gitmiştim ama bilekten kırıldığında top oynuyordum mesela. acıyordu baya ama maçıma da devam etmiştim. sonra doktora gittik kırılmış. bir de 1-2 sene önce basket oynarken havada çarpışmıştım birisiyle de yüksekten kolumun üstüne düşmüştüm. sonrasında da tam anlamıyla açamamıştım kolumu, kırıldı mı acaba diye düşünmüştüm ama bu sefer de kırılmamıştı. uzun süre acımıştı gerçi.

bütün bu olaylarda ama kolum hiç birisinde şişmedi diye hatırlıyorum. ama yanlış da hatırlıyor olabilirim ya da bana mı öyle denk geldi bilmiyorum. bir de dirsek kırığı daha sakat ve acı verici oluyor diye aklımda kalmış. belki de kendi başımdan geçen şeyden dolayıdır.

yani ben bilemem tabi bu kadar yazdığım da bi işine yarar mı bilmiyorum ama bence hiç bir yerin kırılmamıştır. ama merhemdir, sargı bezidir böyle şeyler varsa bişeyler yapsan iyi olur herhalde. tabi doktora gidebiliyorsan git.

buz tedavisi yaptık, ben pek ilaçtan filan anlamam ama arkadaşlar kaşıma gözüme bişe sürdü yaralara filan. dirseğime ve bileğime de kas gevşetici sürdüm, hafif bi' rahatlama geldi diyebilirim. ama bi sağlık ocağına gitmeye kara verdim falan filan..

bu arada kafamı yere vurunca kıvılcım çıkmıştı, inandırıcı gelmiyo ama çıktı gördüm! ya da ışığı da görmüş olabilirim :D

edit: ok resim koycam

saçmalamayın ve en yakın sağlık ocağına gidin.Ya bir iç kanama olsaydı ? burda diyalog halindeyken ..... O yüzden ihmale gelmez bunlar.

Dostum, geçmiş olsun.

Kırık olduğunu düşünmüyorum. Kolu kırılan çok insan gördüm, gelip buraya yazamayacak kadar korkunç acılar içinde oluyorlar. Yalnız ağzın yüzün harbiden dağılmış, senin pansuman yaptırıp koluna bir röntgen çektirmen lazım. Yok mu bunu sağlayabilecek kimsen?

tetenoz aşısı yaptır, 10 lira yada sağlık ocağında bedava.

işler halloldu. ya aslında sorunum biraz da hastaneyle uğraşmamak filan falandı, ama gel gör ki uğraştım. üşengeçliğimi yendim, bastırdım parayı tedavi oldum! kolum biraz incinmiş ya da incilmiş hatta tevratmış falan filan. suratıma pansuman zaten yaptırmıştım sağlık ocağında, tetanoz aşısı da yaptılar zaten olayı anlatınca..

bu arada nası' bi izlenim bırakmışsam, kimsesiz öksüz yetim 180tl öğrenci kredisi ile yaşayan bi' insan sanılmışım ama o kadar da değil :D çok sükür var bi' şeyler de asıl sıkıntım hastanede saatlerce uğraşıp hiç bi' şeyim olmicağnı öğrenmekti. yani madem bütün gün uğraştım ciddi bi sorunum olsun di mi, ama yok..

herkese teşekkürler..

mng veya yurtiçi hangisi daha yakınsa bana. fiyatları normal. performansları güzel. ptt kargoyu çok metheden var ama daha denemedim

MNG, sanırım en uygun fiyatlısı ve şimdiye kadar bir sorun yaşamadım.

Bence yurtiçi kargo.Hem aralarında en ucuzu hem en hızlı ulaşım hem internet üzerinden paketinizi takip edebildiğiniz hemde her yerde şubesi olan bi firma kullanıyorum ve bi yamuklarını henüz görmedim.

sözlükte aras kargo'nun baya şikayetçisi var ama ben yaklaşık 20-25 defa kullandım bu şirketi. hiç sorun yaşamadım.

aras hariç her hangi biri. ama en iyisi yurtiçidir.

yurtiçi kargo sebebi hizli olmasi.

en yakın olanını.

kesinlikle yurtiçi kargo. yıllardır kullanıyorum ve hiçbir zaman sorun yaşamadım. çok hızlı, çok güvenli, neredeyseniz mutlaka yakında bir şubesi var.

aras'ta kargo kaybolmuştu bir kere. hangi şubede olduğunu bile bilmiyorlardı ve şube şube gezmek zorunda kalmıştım. sonra bulduk ama çok alakasız biyerden çıktı.

ptt kargo. hem fiyat hem hız. şimdiye kadar beni mahcup etmedi.
yurtiçi'nin neredeyse yarısına gelen fiyatı.. yine zaman olarak yurtiçi'nin yarısından daha az bir sürede adrese teslim etmesi vs.

mng holding olarak yerin dibine geçesice o yüzden mümkün olduğunca kullanmıyorum ama en yakında o var. sallamasyon tiplere kargoyu öyle yolluyorum.

yurtiçi kargo çok iyi. hatta ben adamı tanıyorum bize getiren. bu gün daha yıldırım demirören'in bayram tebrikini getirdi. ayaküstü muhabbet bile ettik adamla.

ptt kargo'yu kullandım bir kaç kez. çok memnun kaldım.

aras 'ı 1 kere kullandım gittigidiyordan yaptığım satışta alıcı istedi indirim varmış oraya. bi sorun çıkmadı.

yurtici kargo, ne bileyim logosu renkleri falan daha bi guzel.

aras tercih ediyorum ben daha hiç sorun yaşatmadı. yurtiçi de iyidir.

ptt bir kere kullanmak zorunda kaldım ömründen 10 yıl gitti valla. bir kargonun nerde olduğu isimle nası bulanamaz ya dilekçe verdim onun için ama hiçbir işe yaramadı 2 hafta sonra kargoyu bulabildim.

mng holindg te yere batsın diyorum ben de.

kargolari genelde subeye istedigim icin ve yurtici kargo eve uzak oldugu icin oncelikli tercihim ups (kampuste var). ondan sonra da aras cargo.

tabi cok onemli bi seyse yurtici->aras->mng diye gidiyor.

tnt

1-mng
2-yurtiçi
3-ups

Daha güzelleştiğini söyleyebilirim ilerledikçe, ama senin bekletilerinle de alakalı tabi biraz...

ben de başlarda sıkılmıştım da sonlara doğru bayağı güzelleşiyor. devam edin

bence o kitap sonuna doğru iyice sıçışa geçiyor. o ne biçim bi sondu abi öyle.

Eskiden taksimde bu işleri yapan netcopy center vardı ama bilmiyorum hala duruyor mu..eğer hazır poster almak istiyorsan beyoğlu halep pasajının içinde olmsaı lazım bi tane,bi de kadıköyde akmar pasajının içinde var..bunlar da olmazsa şu siteye bi bak derim www.blockposters.com

istiklalde atlas pasajında da vardı.

taksim meydandan gümüşsuyu'na inerken sağda var bi posterci.

akmar pasajında vardı bu işler eskiden hala var mı bilmem. kadıköy'de.

eğer anadolu yakasındaysanız bostancıda iskeleden çıkıp yukarı istasyona doğru giderken monstruck ın önünde bi eleman satıyordu akşamları yerde.Yolunuz düşerse bakabilirsiniz..

atlas pasaji denmis ayrica hemen karsisinda halep pasaji var orada da bir tane poster satan yer var

www.posteradam.com a bak istersen birde

toptanposter.net ve miniposter.net adresine bakınız ucuzposter orada. toptanposter orada

ursula le guin deyince, fantastik değil de bilimkurguya girelim mesela...
tam olarak le guin gibi olmasa da, bilimkurguyu salt ışın kılıcı-uzak uzay uçuşu olmaktan çıkaran süper bir yazar var: stanislaw lem, bütün kitaplarını öneririm. solaris, aden, gelecekbilim kongresi ilk aklıma gelenleri.

edit: (bkz: #4312265)

ursula le guin'in üç beş ay önce "güçler" adında yeni kitabı türkçeye çevrildi, onu biliyor musun.

le guin gibisi yok ki. micheal ende okumadım ama konsepti hakkında bilgim var biraz. hobbit'i yüz. ef. sini filan okuduğunuzu varsayıyorum. tolkien'in bir de masallar kitabı vardır, 3 masal 3 ü de süper.
hmm, masalsı tat yakalayan fantazi romanı yok pek, genelde macera-aksiyon takılıyor 20 yy. fantazi yazarları. ende ayarında narnia günlükleri var lakin masalsı hikayelere bayılmama rağmen bitiremedim ben onu. o yüzden tavsiye etme konusundda çekincelerim var. kitapçıda bakarsınız beğernirseniz alırsınız. eski destanlar ilginizi çekebilir, gılgameş, odissey vb.

bir de malula'dan masallar minik ve güzel bir masal kitabı. tavsiye ederim.

evet okudum marifetler, sesler ve güçleri. yüzüklerin efendisi serisini de tabi.
o zaman stanislaw lem kitaplarını ve malula'dan masalları ediniyorum en kısa zamanda. teşekkür ederim. bi de tolkien in 3 masalının yer aldığı kitabın adı da masallar mı? idefix de bulamadım.

evet masallar'dı adı. 6:45 baskısını almıştım ben. ithaki sonra tekrar basmış bunu. şimdi baktım adı tehlikeli diyardan öyküler (ek olarak içine tom bombadilin maceralarını da eklemişler)

Orienteering;) hem de sezonu da açıldı...

yüzme

pilates olur sanki.

iyi beslenerek crossfit

valla arabadan hiç anlamam ama bir korku filminde (ismi "they"di galiba) hayaletler gelmeden önce kadının arabasının dörtlüleri durduk yere yanmaya başlamıştı.

bizim ilk araba da boyle yapıyordu.babam alarm sistemini degiştirerek cozmuştu işi.
hassaslık ayarları olmalı.belki problem ondadır

sigortalarında arıza olabilir.

bence alarmin buzzeri bozulmus, aslinda o anda alarm caliyor ama napsin hayvancagiz duyuramiyor sizlere. normalde alarm caliyorsa soyleyin de imha edeyim bu yaziyi.

şöyle bir muhabbetin uzantısı olabilir;
bu zımbırtı yeterli şiddeti almayınca sadece 4lüleri yakıp söndürür. alarmın beynindeki olası temassızsızlık bunu sürekli hale getirir. hem aküden yer, hem ömürden. tez elden o beyin elden geçirilmelidir. eğer direksiyonun altında ise, siz de onun kablosunu çıkarıp tekrar takarak işe el atabilirsiniz. yok çözülmezse zaten bozuk diyip geçin:)

livemocha.com

the square?

nasil soru bu yahu, film oldugunu nerden biliyorsun.

blue screen of death?

Sağolun arkadaşlar ama maalesef değil:(

paint?

lan prim vermiyim diyorum da güzel espri olmuş fakat.

dumb and dumber

emin olmamakla beraber; olsa olsa Dünya'yı Kurtaran Adam'dandır derim...

be benim çektiğim bir kısa film, izinsiz yayınlıyorsunuz burda. telif hakkımı istiyorum yoksa mahkemeye vereceğim. (evet çok kısa bir film ama derin manalar gizli içinde)

(bkz: sahil.mpg)

funny joke of green square

aktif bir stk ya üye olsun.

akut var da pek antin kuntin değil. baya kan alıyorlar egitimlerde.

sesiniz iyiyse, okumanız güzelse körler için kitap okuyabilirsiniz.

şoriiii
www.seslikitapgonulluleri.com

(bkz: toplum gönüllüleri)

in bruges

coen kardeşler

(bkz: dr. strangelove)

arabesk, natural born killers, dr.strangelove, clockwork orange akla ilk gelenler.

(bkz: Catch Me If You Can)

hemen hepsini izledim :(

mesela wes anderson'ın tarzı tam olarak ne? onun gibi bir şey olsa çok güzel olur.

absürt komedi: (bkz: get smart)

ya da michel gondry gibi.

komedi olmasa da, dark bi film, taxidermia.

monty python serisi

snatch

woody allen filmleri?

(bkz: Jim Abrahams)
(bkz: David Zucker)

şu adamların filmlerini izle.

(bkz: top secret)

dr strangelove

(bkz: stranger than fiction)

The Darjeeling Limited

braindead

the mouse that roared

www.youtube.com
www.youtube.com bu adamları takip et, üç film bir canlı şovları var.

+kendimde tekrar seyrettim şimdi, bu adamlar tam absürt kara mizah yapıyorlar.çok entelektüeller gerçekten
www.youtube.com
www.youtube.com
www.youtube.com
www.youtube.com

kuzey avrupa sinemasına bak bence,
(bkz: bent hamer )
(bkz: roy andersson)
(bkz: jens lien )
(bkz: Anders Thomas Jensen )
(bkz: dagur kari )

şimdilik aklıma gelen yönetmenler bunlar, bu yönetmenlerin özellikle izlenmesi gereken filmlerini de listelerdim ama sözlükte bulursun muhtemelen önemli filmlerini.

oh oh, teşekkürler valla :) ne çok seven varmış absürt komediyi, kara mizahı :)

ben de var bu kraklı. atayım rapide, beş dakkaya veririm linki.

ahanda: rapidshare.de

artık okur alınıyor olmalı. bastım şimdi yeni'ye okur olmak için filan diyor.

beklenti içerisine neden giriyorlar ki? ha okur olmuşsun ha 9823479. sırada onay bekleyen çaylak. çaylak olmak gene de daha iyi bence..

@sozluknickmiverulen: 21 aralıktan sonra yapmazlar bir daha..

kim neyi beklenti içine sokuyor ki? kimse kimseyi zorla sözlüğe üye yapmıyor ya da kimse arkadaş seni kesinlikle şu kadar zaman sonra yazar yapıcaz da demiyor. isteyen üye oluyor istemeyen olmuyor???

çaylak alımı devam etmiyor, daha dün soruldu galiba.
bir daha toplu alım beklenmemeli zaten, beklentiye girilmemeli.

yeni sunucu alinmadan ve yeni bir sistem getirilmeden o kisiler caylak olarak kalmaya uzun sure devam edecekler, o yuzden beklentiye girmesinler pek. ilk toplu alimdan sonra 3000 kusurlerde olan kisiler bile 1 seneden fazla bekledi ve bazilari hala bekliyor.

sunucu ve yazar alim sistemi degistiginde ben yine toplu alim bekliyorum. siz de bunlarin degismesini bekleyeceksiniz kisaca.

toplu alım olmaması daha iyi. hatta ben bile çaylak olmama rağmen yeni nesil yazar alımlarına pek sıcak bakmıyorum çünkü yeni nesillerin nerdeyse hepsi taşak muhabbeti yapıyor yazar olduktan sonra. bakıyorum bir entry'de hayvan gibi bilgi kasılmış. kesinlikle 3. yada 4. nesil yazar oluyor. bir bakıyorsun sike taşağa vurulmuş bir entry, %99 bir sabırtaşı yazar. Onlara çok kötü oy vermekten mouse'umun sol lopu kırılacak ama hala akıllanmıyorlar...

yabancı şirketlerin çoğu...

:)

barsandan uzak dur

Başak Groupama

turkcell.

unilever efsanesini been de duymuştum zamanında öğrenci iken, ne kadar doğrudur bilemem.

danone

unileverde torpilde çok dönüyor bul adamını rahat girersin.

schneider elektrik var bir de, ama çok götleri kalkık :)

Toyota...

assistance dizayn,cgrup ve bizim mahalledeki yufkacı.

turkcell bu konuda ok iyidir. bir çok hak mevcuttur.
diğer tavsiyelerim,
shell
bp
price water house coopers
deloitte

vs.. gibi

ayrıntılı destek için irtibata geçiniz...

çalışanına değer veren derken ne kastettiğin önemli.
olay sadece maaş ve diğer haklarsa bir çok şirket verir ama canını da çıkarır.
çalışma ortamı, çalışanların her konuda katılımı ve fikir beyan edebilmesi ve ciddiye alınması, çalışan motivasyonu konusunda yapılanlar vb gibi şeylerse çok çok az yerde bulursun; bunlar çoğu şirkette "güya" yapılır ama emin ol hiç biri çalışanları tatmin edecek şeyler değildir, "laf olsun torba dolsun, aman da ne kadar iyi okuduk ik kitaplarını" kabilinden şeylerdir.
yukarıda yazılan şirketlerin çoğunda çalışan tanıdıklarım ve arkadaşlarım var, çoğu baskıdan kafayı yemiş durumda...çoğunun kariyer imkanı yok vs...
örneğin denetim şirketleri değil değerli hissetmek, kafayı çizmek için oldukça iyi yerler. 7/24 çalışmaktan etrafa boş boş bakan arkadaşlarım var, 3 aydır ilk kez pazar öğleden sonra çalışmadım diye seviniyorlar.

philip morris'ten bayağı memnunlar

abb
siemens

Global dünyada ben öyle bi şirket bilmiyorum.

Yanlış soruya doğru yanıt gelmesi pek mümkün değildir, yanlış hayat nasıl doğru yaşanmazsa...

Çalışan kimdir, homojen bir tip midir? Çalışmak, çalışan için ne ifade etmektedir, hayatının amacı mı, aracı mı; kendisini gerçekleştirmesini engelleyen mi, yoksa kendisi olabilmenin tek yolu mu; yoksa bu ücretli çalışmanın çalışma ile ilgisinin kalmadığı mı?

Değerden kasıt nedir, standart bir kategori midir? Çalışana göre, değer vermenin de anlamı değişecektir. (Konumuz olmayabilir, ama bir de kullanım değeri ve değişim değeri bir şey vardır.)

Bazı çalışanlar nitelikli, uyumlu ve çalışkandır, bunlara muamele farklıdır; bazıları nitelikli, çalışkan ama uyumsuzdur, bunlara muamele farklıdır; kimisi de hem tembel, hem de uyumsuzdur, bunlara muamele de hepten farklıdır; kimisi niteliksiz olup bunların da bazısı uyumlu ve çalışkan, kimisi uyumsuz ve çalışkan, kimisi de hem uyumsuz, hem de tembeldir ve bunlara da muamele birbirlerinden farklıdır.

Ancak soru, istenilen süre ve kalitede çalışmaya razı olanlara sağlanan maddi-manevi (!) olanaklar ise, diyecek fazla bir şey yok. Denebilir gerçi: Yine bir kısım çalışan patron veya vekilinin sırtını sıvazlamasından, yaptığı işi beğenmesinden haz alır; bir kısmı da sırtımı sıvazlamasın, ama iyi bir ücret ve mümkünse ikramiye ödesin, özel sağlık sigortası yapıp tatil parası versin ve bir de yüksek performansımı ödüllendirsin noktasındadır; kimisi de sırtımdan uzak dursun, vereceği para ve haklar da beni fazla kesmez, el-mecbur gidiyoruz, havasındadır.

Rodin, kısmen de olsa doğru söylüyor olabilir. Uzatmaya hacet yok...

1. alarm kullanıyorum.
2. 7.30 ve uyanamadığım için 8.00
3. cumartesi pazar 11.00 civarında
4. 5-6 civarı
5. hayııır.
6. iki kova kahve içene kadar gözlerim kapalı sürükleniyorum.
7. başaramıyor olmanın sırrı da genetik. geçen gün gazetelerden birinde vardı. insanların günlük toplam uyku ihtiyacından uykunun başlangıç ve bitiş saatlerine kadar kontrol eden farklı genleri ayırmışlar. artık müsterihim. benim kabahatim yok. hep annemin suçu.

1. Telefon alarmı
2. 6.30-6.45 civarına
3. Alışınca bazen kendim de uyanıyorum
4. 23.00 sularında yatarım en geç
5. Tatil dönüşü sıkıntı olacak ama 2 haftaya fln bünye alışır, alırım uykumu herhal
6. Dinç uyanabildiğimi söyleyebilirim
7. Gece 2-3-4 gibi uyuyup sabahın köründe dinlenmiş olarak kalkmak mümkün değil tabi. Erken yatmak lazım. Uyumadan önce biraz süt içmeyi tavsiye ederim. Hakikaten iyi oluyor.
8. Son olarak da aç karnına uyuyunca sabah daha zor kalktığımı fark ettim. Uyumadan en erken 5-6 saat önce yemek yemişsem, gece yatmadan biraz yemek veya bisküvi vs. tüketince sabah daha rahat kalkıyorum.

1-Alarm kullanıyorum ama genellikle alarmdan önce kalkıp alarmı kapatıyorum
2-İşe erken gideceksem 06:50, geç gideceksem 07:30
3-Evet
4-Gününe göre değişiyor. Bir gün önce çok yorulmuşsam ertesi gün işim erken biterse eve erken dönüp 22:00 gibi uyuyorum ama genellikle 23:30-00:00 gibi uyuyorum
5-Haftaiçi işler çok yoğunsa uykumu alamıyorum. Bu nedenle artık uykular haftasonuna kalıyor ve ctesi-pazar geç uyanıyorum
6-%90 dinç uyanıyorum
7-Sanırım alışkanlık. Eğitim hayatım zorlu geçti ve bazen 2-3 gün sadece 6-7 saat uyuduğum günler oldu. Eskiden kalma bir şekilde devam ediyor.
8-Başka yok :)

1) Bazen çift telefonda ikişer alarm kuruyorum
2) işte saat 8:30 da olmam lazım, yol arabayla 20dk. Ben saat 7:00'a kurup her 9dk da bir "ertele" diyerek 7:50 de anca uyanıyorum.
3) Alarm kurmazsam kalkamam. saat 9'a kadar deliksiz, 12 ye kadar delikli uyurum.
4) 01:30 da yattığımı düşünürsek maksimum 6-7 saat uyuyorum evde. iş yerinde de fırsat bulursam 2 saat uyuyorum.
5) 6/24 uykusuz geziyorum, yastık gösterseler uyuyacak pozisyondayım. pazar günleri danalar gibi uyuyorum akşama kadar.
6) Terminalden sevgili vs almaya gitmeyeceksem dinç kalktığımı hatırlamıyorum.
7) Vitamin desteği alıp, sigara, alkolden uzak duranların başarabildiğini duydum. Bir de işe saat 1 de gelen patronlar dinç kalkıyormuş.
8) yeter yahu lotodan para çıksa 1 ay yataktan kalkmayacağım.

1-hayır
2-
3-evet
4-8
5-evet
6-dinç sayılır
7-aynı saatte uyuyup uyanmak (mesela benim saatim fixtir gece 4 öğlen 1 hergünüm böyle)
8.o kadar

saol.

1. kullanıyorum ama bi işe yaramıyor uyku sersemliğiyle alarmı kapatıp tekrar uyuyorum geç kalıyorum (evet her gün)
2. eğer 12den önce kalkmam gerekiyorsa mutlaka kuruyorum artık işim kaçtaysa ona göre
3. erken kalkacaksam asla
4. çalıştığım ya da staj zamanı ortalama 4-5 saat. eğer boşsam 9 saat falan
5. hayır
6. evet. hayır. hayır.
7. başaramıyorum
8. beni bırak, hep uyurum ben

1-) evet ama çok bir faydasını görmedim desem yeridir.
2-) 7:00
3-) nadiren, ama çok zor
4-) 6-8 saat arası değişken bir süre, ortalama 7 saat diyelim
5-) evet.5-6 saatten fazla uyuduğum sürece sorun olmuyor
6-) duşa kadar uyku mahmuru,kahvaltıda sersem, sonrasında kartal gibi babam afedersin
7-) uyku düzenimi olağansütü bir durum olmazsa bozmama ve borçluyum bi de kitap okuyarak uyumanın faydası var diye birşeyler duymuştum, yamulmuyorsam.ara sıra annemin tek bir "sihirli dokunuşla" uyandırmasını da eklemek lazım
8-) yatağa yatıp kitap okumaya erken başlayın bırakın gözler yorulup erkenden kapansın.bayık kitaplar okumayın roman gibi sürükleyici birşeyler olsun.erken yattığınız için sabah ister istemez erken uyanacaksınız

1. evet, telefon.
2. 7:30
3. işi seviyorsam evet, sevmiyorsam hayır. seviyorsam çoğu zaman alarm çalmadan bir iki dakika önce uyanıyorum.
4. 6-7
5. evet
6. işi seviyorsam zıpkın gibi, sevmiyorsam 2,5 saat sersemlik.
7. işi sevmek.
8. sevdiğin işi yap.

morning yourself.

iş yerine okul, yaşam.. vs. gelebilir.

1. hayir
3. evet (12-1 gibi yatip 7-7.15 gibi uyaniyorum)
4. 6-7
5. hem de her gun
6. 3 dakika icinde normal yasantima donerim. kendimi yataktan yuvarlanarak atip 3x8 sinav cektigim zamanlar da oluyor.
7. her gun hemen hemen ayni saatlerde yatip kalkiyorum. yemekleri de asagi yukari ayni saatlerde yiyorum. duzenli bi hayatim var yani. 20 kisinin yaptigi sekizi ben yaparim :)
8. uyanir uyanmaz yataktan kalkarim. bi 10 saniye soyle bi bakinirim etrafa, kacar gibi kalkarim yataktan.

1) Alarm kullanıyorum.
2) 06:54
3) Evet.
4) 4-5
5) Almak zorundayım.
6 ve 7) Öncelikle; ben bir kahvekolikim. O kurtarıyor. Uyanır uyanmaz evden çıkıyorum, sabah 10 dakika metrobüse yürüdüğümden bu zaman diliminde uyanıyorum. Geç kalırsam koşuyorum, sayılır mı? Ve o gün benim için önemli bir günse, kaç saat uyuduğum hiç önemli değil, dinç kalkarım. Motivasyon lazım demek ki. Motivasyon bulun kendinize.
8) Sevgiler saygılar.

1.Ceptelefonu alarmı
2.07:15
3.Bazen
4.5 saat ("-+" 1 saat)
5.Genelde evet
6.Bünyenin alışmasıyla alakalı bundan 3 sene önce günde 2 saat bile yetiyordu.(Yaşlandık)
7.Düzenli hayat.
8.Nası yani ?

İyi geceler ¿

off, ne zor konuya değinmişsin.

ben iki kişilik cevap vereceğim: kendi adıma ve godless commie adına.

1. Her ikimizin de baş ucunda cep telefonları var, ayrıca, sabah acil birşey varsa, aileleri kuruyoruz geceden, telefon açmak üzere, ayrıca, evdeki iki köpek sabah 07.00-09.00 arasına kurulu hep (biri dışarı çıkmak için uluyor, diğeri balkona çıkmak için kapıyı tekmeliyor)

2. Kalkacağımız saatten yarım ila 45 dakika öncesine. 5'er veya 10'ar dakika snooze ile.

3. Asla kalkamıyoruz. Alarmlı bile kalkamıyoruz.

4. Ortalama 9-10 saat uyuyoruz.

5. 9-10 saatten az uyumuşsam, hayır.

6. Ben, kalktıktan 2 (iki) dakika sonra tercümeye oturabilecek kadar çabuk ayılıyorum. Godless commiee, 2 büyük çaydan sonra ancak açılıyor.

7. Başaramıyoruz ki :)

8. 78 saati geçersem uykusuz, halisünasyon başlıyor.

1. Alarm kullaniyor musunuz?
2. Kullaniyorsaniz saat kaca kuruyorsunuz?
3. Alarmsiz kalkabiliyor musunuz?
4. Kac saat uyuyorsunuz (genelde)?
5. Uykunuzu alabiliyor musunuz?
6. Sabah mahmuru mu oluyorsunuz hep? Yani dinç ve zinde bir sekilde kalkabiliyor musunuz? Hatta kalkar kalkmaz kosmaya gidebilecek kadar?
7. Bunu basarabiliyorsaniz sirriniz nedir?
8. Baska?

1.Evet
2. 6.20, 3 kere de Snooze yapiyorum 6.40 gibi kalkiyorum
3. Hayir
4.hafta ici 6-8 saat arasi, haftasonu 10-12 saat
5. Hayir, ama uykumu almaktan cok ise gitmek zorunda olmamla ilgili bir sorun bu sanirim
6. 20 dakka icinde araba kullanabilecek hale gelebiliyorum
7. düzenli yasam + spor yararli olabilir bence

1. Evet.
2. Kimi zaman 08:00, kimi zaman 09:30, bazan 12:00.
3. Huzursuzsam veya ertesi gün zamana bağlı, stresli bir işim varsa yahut bazan sebepsiz.
4. 7-8 saatten aşağısı zor kurtarıyor (genelde tabii, 3 saat de yetebilir, 10 saat de yetmeyebilir).
5. Duruma göre (ama çoğu zaman dinlenmiş hissetmiyorum).
6. Evet. Zinde olduğum ender. Mümkünse koşmayayım.
7. Başaramıyorum, ama eğer başarmışsam iyi bir dönemimdeyim demektir.
8. Baldan tatlı, baltadan ağır...

1- Evet, cep telefonu alarmı.
2- 07:20
3- Şartlarsam geceden kendimi evet.
4- 6-7
5- Evet
6- Genelde dinç kalkıyorum.
7- Tatil matil demeden 6 ya da 7 saat uyumak ve bünyeyi alıştırmak. Kaçta yatarsam yatayım tatillerde, alarmı 6 saat sonraya kurup uyanıyorum mutlaka.
8- Kilo problemi yoksa, sabahları balık yağı hapı yutmak dinçliğe katkı sağlıyor bende. Ha bir de, sabah 10 dakika daha uyuyayım dur dersem, bütün günüm bok gibi geçiyor, sersem oluyorum.

gittiğinizde sizi bir süre idame ettirecek birikiminiz varsa mümkünatı var bu işlerin. pizzacı olmazsa başka bir şeyler olur.

ikinci el araç işini gittiğiniz yerde çözmek zor olmayacaktır. 800-1000 dolarlık bir araba uzun yollar katetmeyecekseniz işinizi görecektir.

saat ücreti 5 dolar artı tip şeklinde genelde. DS formunun olması gerekir çalışman ve doğal olarak social security numaranı alabilmen için.
Türk pizzacı işini bilmem de amerikada herhangi bir kasabada bile pizzacıdan bol bişey yok.

ikinci el araba için de iş işin de herşey için de www.craigslist.com a bakmalısın.

o değil, o iki tarafta da oyna gibisinden bişeydi. fasulyeden saymak diil :((

süt derdik ya biz onlara :)

sumuklu bocek ya da circir bocegi?

ya öyle de değil, şimdi mesela koşu yarışı yapılcak, sen önden başla diyoruz. o olayın adı neydi? ya da tavla oynacak sen 1-0 başla deniyor.

ana baba hakki'ndan bahsetmiyorsunuz galiba?

Araböcek diye anımsıyorum ben ama :)

avans vermek değil mi.

kelime daarcıımız genişmiş bizim, avans derdik biz.

piaf: demin ama temizdi buralar

handikap


yani çocukken doğal olarak hiç kullanmadım ama tavla örneğini verince aklıma go oyunu geldi :) orda bu avans verme olayına handikap deniyodu.


(bkz: go)
(bkz: handikap)

çürük elma mı ki?

orta sıçan

şekil 1a: i32.tinypic.com

Sanatçının adını veremiyorum, üzgünüm. Çünkü çok kıskancım :-P hehe...

En çok etkilendiğim diyemem ama en güncel olanı diyebilirim sanıyorum.

sexualityinart.files.wordpress.com

yazıyorum nedeni, arkadaşlarla içmeye gittiğimiz bir günde birkaç biradan sonra hayattan konuşmaya başladık (o hepimizin filozof kesildiği anlar=)) o sırada arkadaş (konuyu hatırlayamadım şimdi) abi şu duvardaki resme bak dedi, ben de baktım. uzun bir süre baktım. o renklerin içinde kaybolmuştum sanki, ben de bağırmak istedim; kulaklarımı kapatıp haykırmak. alkollü olmasam bu kadar etkisi olur muydu acaba=) bilmiyorum. böyle de garip bir nedeni var=)

img43.imageshack.us

belki tablo degil ama fotograf olarak bu.

sebep: gercekten cok benziyorlar.

genel olarak gustav klimt eserleri ama özellikle
www.gustavklimtcollection.com ; mutlak huzurun resmi!
ve de joan miro tablolarını da incelemeyi çok seviyorum, hemen her baktığımda farklı şeyler görebiliyorum

geyik kontenjanını kullanayım. mali tablolar vardı muhasebe dersinde en çok o tablolar etkiliyordu beni.

upload.wikimedia.org

Mistik, korkutucu ve yüceliği karşısında kelimeler kifayetsiz.

dali.urvas.lt

salvador dali

van gogh - arles'te bir oda ne kadar basit değil mi ?

www.ibiblio.org

tablo değil bu, kitap için yapılmış bir çizim ama ben hayvanlar gibi seviyorum. hatta 70x100 çıkış alıp sıvatıp astım masamın üzerine. ne zaman içim sıkılsa, çıkmazda olsam oturup bu resme bakarım.

ne alaka lamn? demeyin.

tragicallyunhip.files.wordpress.com

salvador dali - raphaelesque head exploding

lh4.ggpht.com

çünkü ruhsal ve zihinsel olarak kendimi anlatmam gerekse bunu çizerdim. çok güzel.

arattım böylece tablonun adını da öğrenmiş oldum
www.bookofjoe.com

monet'in bahçem tablosu ve fakat ben de bulamıyorum nette :/
(gerçek adını bilmiyorum tablonun)

monet.uffs.net bunun gibi bir şeydi işte :/ ama bu değil.

when harry met sally - meg ryan

hatta şuydu;

www.youtube.com

bi de benzer sahne exterminating angels filminde vardı ama sordugun meg ryan ın filmi.

bi de matrix de vardı.

(bkz: big jake)

www.imdb.com

iyi kötü çirkin'i izlemişsindir herhalde?

ben de bir ara ilgilendim. piyasada çok fazla film var ama bir çoğu laf olsun diye çekilmiş.
kalite diyorsak sergio leone filmleri.

işin kralı high noon'dur bence. shane iyi, leone'nin giu la testa'sı ihmal edilmiş bir film. hud iyi dramadır, dustin hoffman'lı Little Big Man eğlencelidir. the ox-bow incident, red river ve anthony mann'ın james stewart'lı westernleri de zevkle izleniyor.

butch cassidy and the sundance kid çok güzeldir. sergio leone denmiş zaten.
appaloosa ve 3:10 to yuma yeni ve güzel westernlerden.
Pat Garrett & Billy The Kid izlenebilir.